Geçtiğimiz yüzyıllar, ulusların ve ulus devletlerin tarih sahnesine çıktığı ve geliştiği dönemlerdi. Modernleşme süreciyle birlikte her tür grup ve lokal aidiyet ve kimlik ulus devletin himayesinde ulus kimliği şablonuyla kolektif bir kimliğe evrilmeye başladı. Bu tarihsel gelişmeden hareket eden bazı düşünürler, geleceğin ruhunun, toplumunu çepeçevre kuşatan aşkın bir devlete gebe olduğu tezini ortaya attılar. Bu düşünürlere göre tarih, geçici bir durak, bir araç olan sivil toplumdan aşkın devlete doğru ilerleyecek, aşkın devlete vardıktan sonra da nihayete erecekti. Yirminci yüzyıl, aşkın devletlerin otoriter veya totaliter bir karakterde ortaya çıktığı yüzyıl olmuştu.
Ne var ki, yüzyılın ortasında faşist devletlerin, sonuna doğruysa sosyalist rejimlerin yıkılmasıyla birlikte aşkın devlet kurumunun beslendiği sosyal ve siyasal zemin Devamını Göster